27 Ocak 2012 Cuma

İÇ TOROSLAR’DA ALEVİ-KÜRT AŞİRETLERİ

İÇ TOROSLAR’DA ALEVİ-KÜRT AŞİRETLERİ
MEHMET BAYRAK




Giriş: Satırbaşlarıyla Dulkadirli Beyliği’nden Günümüze İçtoroslar Batı literatüründe Anti-Toroslar (Karşı-Toroslar), İçtoroslar veya Orta İçtoroslar olarak adlandırılan
bölge; gerek coğrafik özellikleri, gerek tarihi, gerekse dinsel-kültürel yapısı dolayısıyla son derece ilginç bir konuma sahiptir. Maraş ili merkezli bu bölge, bir yandan Malatya’nın Da ren de, Akçadağ ve Doğanşehir ilçe le rini; bir yandan Adıyaman’ın Göl başı ve Besni ilçelerini; bir yandan Antep’in İslahiye, Yavuzeli ve Ara ban ilçelerini; öte yandan Adana’nın Kadirli, Kozan, Saimbeyli, Tu fan beyli ve Bahçe ilçelerini; Kayseri’nin Sarız ve kısmen Pınar başı/ Zamantı ilçeleriyle Sivas’ın Gü rün ilçesini içine alan geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır.

Nur(Gavur)Dağları’ndan başlayarak, Berit, Engizek, Nurhak, Binboğa, Delihöbek ve Ahır Dağları, bölgenin başlıca dağlarıdır ki, bu dağlar 16. yüzyıldan itibaren birçok
halk hareketine yataklık etmiş ve geçmişte çok sayıda halk şiirine, günümüzde de modern edebiyat ürünlerine kaynaklık etmiştir. Bölge, Ceyhan ve Seyhan havzalarının içinde kaldığı gibi, kuzeyden ve kuzeydoğudan Fırat, güneyden Asi havzalarıyla komşudur. Selçuklular dönemine kadar Bizanslılar, Sasaniler, Araplar, Ermeniler, Haçlılar ve Eyyubiler ile Türk ler arasında zaman zaman el değiştiren bölgeyle Kürtler’in resmi düzlemde tanışması, bildiğimiz kadarıyla
ilkin Eyyubiler döneminde olur. Haçlı ordularına karşı yoğun
bir mücadele veren Selahaddin Eyyubi’den sonra, bölge bir dönem Halep Eyyubi hükümdarı Melik Zahir’in (1186–1216) yönetimine girer. Bir ara yeniden Ermeniler’in eline geçen Bölge, daha sonra Melik Zahir’le Selçuklulular’ın işbirliği yapması sonucu Ermeniler’den alınır ve Selçuklular’ın yönetimine girer (1208/1209). Bu eldeğiştirmeler de gösteriyor ki, bölgeden birçok uygarlıklar ve halklar gelip geçmiştir. Nitekim, bu kozmopolit yapı 1239/40’larda orta ya çıkan Babai hareketine de damgasını vurur. Baba İlyas, Baba İshak ve Hacı Bektaş öncülüğündeki hareket, İçtoroslar bölgesini alabildiğine kuşatmıştır.
Ayaklanmanın ortaya çıktığı Samsat (Adıyaman) ve Besni, bu bölgede yer almaktadır. Bu çokkültürlülükten dolayı, bölge bir „dinsel mayalanma“ alanı olarak adlandırılır: „Burada Müs lüman ve Hıristiyan(Süryani ve Ermeni) halklar, müfrit Şii (İsmaili) zümreler, Mani ve Hıristiyan akidelerine bağlı bulunan Pavlaki (Paulucien)lere ait eski inançlar bir arada idi.“ (1) Burada, Şiilikle amaçlananın Babailik ve Işık inancı olduğu açıktır. Bilindiği gibi, tarihte Babai İsyanı olarak bilinen bu hareketin yukarda adı anılan önderleri, Mezopotamya’da Vefailik olarak adlandırılan bir batıni akımın önderliğini yapan Tacü’l-Arifin Ebu’l-Vefa-yı Kürdî’ nin halifeleri ve izleyicileridir. Ebu’l-Vefa, İslama aykırı davrandığı savıyla katledilmiştir. Baba İlyas, hareketin daha çok ideolojik öncüsü, Baba İshak ise eylemsel öncüsüdür. İki liderin yanısıra Hacı Bektaş’ın kardeşi Menteş , Selçuklular’ca katledilmiş;Hacı Bektaş ise kurtulmuştur. (2) Selçuklu tarihçileri, bu dönemde Müslüman ve Batıni topluluklarla yerli Hıristiyanlar arasında ortak ziya retgâhlar ile ortaklaşa bir hayatın ve kültürün oluştuğunu: dört dilde şiir yazan Mevlana Celaleddin Rumi ile Yunus Emre gibi büyük mutasavvıfların bu toplumsal/ kültürel ortamın ürünü olduğunu vur gu larlar. Nitekim Babai hareketi ile bunun sonraki devamı niteliğinde olan Bedreddin hareketi de kaynağını bu toplumsal/ kültürel ortamdan alıyordu. Selçuklu-Moğol rejiminin çöküşünden sonra Anadolu’da kurulan beyliklerden biri de, Elbis tan-Maraş eksenli İçtoroslar bölgesinde oluşan Dulkadırlı Beyliği’ dir. Yukarda da vurgulandığı gibi, İçtoroslar eksenli bu Beyliğin sınırları, bir yandan Akdeniz’e, bir yandan Kürdistan coğrafyasına dayanıyordu. Beylik, bir bakıma Anadolu ve Kürdis tan coğrafyası arasında bir köprü görevi görüyordu. Bölgenin temel yerleşim birimle rinden biri olan Maraş sancağının merkez kazası ile Güvercinlik kazası Akdeniz bölgesinde; Zamantı (Aziziye/Pınarbaşı) kazası İç Anadolu bölgesinde; Elbistan kazası Doğu Anadolu bölgesinde; Hısn–ı Mansur (Adıyaman) kazası ise Güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunuyordu.

„Maraş kazası, kuzeyde Berit ve Engizek dağları, doğuda Gölbaşı çukur alanı, güneyde Kartal dağı, batıda Nur (Amanos) dağlarının kuzey kısmı ile Çimen ve Çınarpınar dağları arasında bulunmaktadır.

Güvercinlik kazası Hatay-Kahramanmaraş çöküntü alanının orta kıs mında Amanos dağları ile doğuda Gaziantep platosu arasında genel hatları ile kuzey-güney doğrultulu bir uzanış gösterir.Elbistan kazası,kuzeyde Hezanlı dağı, doğuda Nurhak dağı ve kuzey uzantısı, güneyde Engizek ve Berit dağları, batıda Binboğa dağları ile kuzeybatıda Tahtalı dağları arasında
kalan havzada yer alır. Zamantı kazası, sancağın kuzeybatısında KızılSeyhan, Ceyhan ve Fırat nehir lerinin su bölümünde, Tahtalı dağları üzerindeki Soğanlı ve Gövdali dağları ile batıda Korumaz dağı, kuzey ve kuzeydoğuda Uzun yayla arasında kalan sahayı işgal eder. Bugün Kayseriye’ye bağlı Pınarbaşı ve Pazarören buradadır. Hısn-ı Mansur kazası ise Güneydoğu Toroslar’ın güney eteklerinde Adıyaman platosu üzerinde bulunur.“ (3)

Kimi iktidar kavgalarına sahne olan Dulkadir Beyliği, 1466’da Osmanlı Devleti’nin koruyuculuğu altında bütünüyle Şehsuvar Bey’in egemenliğine girer. Ancak, bu dönemde de gerek Memluk Sultanlarının, gerekse Safevi Şahlarının bölge üzerinde mücadelesi devam etmektedir. Nitekim, Şehsuvar Bey’den sonra tahta Şah Budak Bey, ar dından da Alaüddevle oturur. Alaüddevle’nin yönetimi döneminde Safevi hükümdarı Şah İsmail (Şah Hatayi), Elbistan ve çevresinin yanısıra Harput ve Diyarbekir’i ele geçirir (1507). Alaüddevle,canını zor kurtarak Turna Dağı’na sığınmak zoruda kalır. Osmanlı sultanı II. Bayezid döneminde, Şah İsmail’in bölgedeki Kızılbaşlar’ı ziyaret amacıyla yaptığı Izinli bir gezi de vardır. Şah İsmail, Çaldıran savaşından önce , II. Bayezid’in bilgisi dahilinde Sarız üzerinden Elbistan’a geçerek, bölgeyi geziyor ve Kızılbaş topluluklarla görüşüyor.

Osmanlı Yönetiminde Dulkadir Beyliği Yavuz Selim’in iktidarı ve Çaldıran Savaşı, Dulkadir yönetiminde de yeni bir dönemin başlangıcı olur. Osmanlı yönetimi, o döneme kadar muhalif konumda olan ve yarıbağımsız yaşayan Beyliği, doğrudan kendisine bağlamak için harekete geçer. O zamana kadar bölgeye fiilen veya izinle girebilen Şah İsmail yenilmiş ve halifeliğin alınmasıyla iki devlet arasındaki çelişkiler keskinleşmiştir.

Nitekim, Çaldıran Savaşı’nda kendisininyanında yeralan ve önemli yararlıklar gösteren Doğubayazıt’lı Kürt Bayazıt ailesini Maraş’a yerleştirerek, burada Dulkadırlılar’a alternatif bir yandaş güç oluşturur. Bu arada, 1515’de Hadım Sinan Paşa’yı bir orduyla birlikte, Dulkadiroğulları’nın üzerine gön de rir. Turna Dağı Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Dulkadırlı Beyi Alaüddevle, dört oğluyla birlikte öldürülür. Yavuz Sultan Selim, bundan son ra, Osmanlı hizmetinde olmak koşuluyla yöre yönetimini ŞehsuvarBey’in oğlu Ali Bey’ e verir. Şehsuvaroğlu Ali Bey’ in yanında görev yapan ve sekiz dilde şiir yazan Şükri-i Kürdistanî, Yavuz Selim’in padişahlık dönemini anlatan manzum Selimnâme’ sinin genişçe bir bölümünde; Sultan Selim’in, Dulkadirli memleketini askerlere veKürdistan Beylerine bağışlamasını, „Memâlik bahş-kerden-i Selim Han be leşkeryan ve umerâ-yı Kurdistan“ başlığıyla verir. (4)

O dönemden sonra, Bayazıtoğulları ile Dulkadiroğulları arasında kimi zaman açık, kimi zaman örtülü bir mücadele yaşanır. Bayazıtoğulları, Osmanlı yönetiminin bölgedeki tem sil cileri niteliğindedir. (5) Osmanlı yönetimi yanında birçok yararlıklar gösteren Şehsuvaroğlu Ali Bey, kendisini rakip gören Vezir Ferhad Paşa’nın oyunuyla, 1521’de Elbistan’dan çıkarılarak idam edilir ve böylece Dulkadiroğulları’nın yönetimi resmen sona erer. Kanuni Sultan Süleyman, 1520’de tahta çıktığında, hazinenin gelirini artırmak için yeni bir „Arazi Tah riri“ yaptırır. İl yazıcıları, ürü nün mik - tarını ve tarlaların ölçüm lerini fazla¨gös tererek vergileri artır dık ları gibi, bazı dirlik sahiplerinin top raklarını elle rinden aldılar. Bu durum, Anadolu’da halk ve askerler arasında hoşnutsuzluğa neden olur. (6) Bu ölçüm ve yazımlarla vergilerin artırılmasına karşı çıkan Türkmen ileri gelenlerinin cezalandırılması üzerine, birbirini izleyen çok sayıda isyan gerçekleşiyordu ki, Sülün Koca, Baba Zünnun, Şah Kalender ve Divane Dündar isyanları bunların yalnızca bir bölümüydü. Hacı Bektaş Ocağı’ndan geldiği söylenen Şah Kalender’ in öncülüğündeki isyan, bunların en büyüklerindendi. „Dülkadiroğulları Beyliği Osmanlı Devleti’ne katıldıktan sonra, Maraş ve çevresindeki tımar sahipleri dirliklerini yitirmişlerdi. Bunlar da, Şah Kalender’e katıldılar. 1528’de Sadrazam İbrahim Paşa, ayaklanmayı bastırmaya çalıştıysa da, yenilgiye uğrayarak çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Devlet, Kalender’le birlikte olan tımarlı sipahileri, dirliklerinin geri verileceği sözüyle kendi yanına çekti. Kalender, ancak bundan sonra yakalanabildi.“ (7) İçtoroslar’daki Başsaz Yaylası’nda cereyan eden ve Nurhak Dağı’nda nok ta lanan bu isyan, bölgede cereyan eden en önemli halk hareketlerinden biri olarak tarihe geçer. Dulkadir Beyliği, tümüyle Osman lı topraklarına katıldıktan sonra Maraş, eyalet durumuna getirilir. 1563 tarihli Maraş Tahrir Defteri’ ne göre Maraş sancağı, Maraş, Gü ver cinlik, Hısn-ı Mansur (bugün kü Adıyaman), Albistan, Zamantı (bugünkü Pınarbaşı ve çevresi) kazalarını kapsamaktadır. Maraş kazasının 12 nahiyesi mevcut olup, bunlar Maraş merkez nahiyesi, Camustil, Kurupınar, Kemer, Keferdiz, Kara Hayıt, Pazarcık, Aladinek, Göynik, Bertiz (bugünkü Ağabeyli), Zeytun (bugünkü Süleymanlı) ve Yenice Kale nahiyeleridir. Güvercinlik kazasının Merkez, Tiyek (Tekak) ve Kargulık nahi yeleri bulunmaktadır. Hısn-ı Mansur (Adıyaman) kazasına bağlı nahiye bulunmamaktadır. Elbistan kazasının 8 nahiyesi ise şunlardır: Merkez nahiye, Şardağ, Koç dağ, Nergele, Ahsendere, Sarsab, Aynularus, Nurhak, Orta Niyabet ve Hurman. Zamantı kazasının nahiyeleri ise, Merkez nahiye, Pınarbaşı ve Hınzırî’dir. Maraş sancağına kayıtlı bulunan 5 kaza ile 27 nahiye mevcut olup, bunlara bağlı 869 köy ve 917 mezra bulunuyordu. Buralarda, Aleviler’in ve Sünni Müslümanlar’ın yanısıra önemli miktarda Hıristiyan Ermeni de yaşıyordu.

Nüfusun en yoğun olduğu yer ler, tarıma elverişli bölgeler olan Elbistan ovası ve çevresi ile Maraş merkez nahiyesi, Camustil, Pazarcık, Göynik, Aladinek nahiyeleri ile Hısn-ı Mansur kazasıydı. Mezralarda daha çok yar-göçebe bir yaşam egemendi. Göçebe toplulukların yaylakları ise özellikle Binboğa dağları idi. Köylerdeki ekilebilir topraklar, „Çift“ ve onun yarısı olan „Nim
Çift“ olarak belli büyüklükte parçalara ayrıldıktan sonra çiftçilere işletilmek üzere verilmekteydi. Bölgedeki en yaygın üretim alanlarından biri de hayvancılık ve arıcılıktı. Tarıma elverişli arazilerde tarımsal üretim egemenken, bu alanların azaldığı dağlık alanlarda hayvancılık ve arıcılık önem kazanıyordu.
(8)
16. Yüzyıldan Kalma Kürt Yerleşimleri 16. Yüzyıla ait Maraş Tahrir Def terleri incelendiğinde; milliyet esasına gö re değil, din esasına göre bir tespit yapılmış olmasına rağmen, kimi doğrudan „Kürt“ adıyla anılan, kimiyse günümüzde de Kürt yerleşim birimleri olarak bilinen çok sayıda yer adına rastlanmaktadır.

Bunlar arasında Karye-i Kürd Pınarı, Mezra-i Kürd Tarlası, Karye- i Kürd Kuyusu,Karye-i Kürd Viranı, Mezra–i Kürd Pınarı, Kar yei Kürd Begi,Mezra-i Kürd Mescidi gibi, doğrudan Kürtler’i çağrıştıran birçok isim bulunurken; aşağıdaki örneklerde olduğu gibi, ogünden bugüne uzanan çok sayıda Kürt yerleşiminin adı da geçmektedir:

Mezra-i Narlu,Mezra-i Yoğunoluk,
Nahiye-i Keferdiz, Mezra-i Bademliçukur
(Cemaat–ı Ekrad), Karyei
Girni, Nahiye–i Göynik, Karye-i
Göynik, Karye-i Göyniktepe, Mezrai
Gökçayır, Mezra–i Narlı, Mezra–
i Bağırsakderesi, Mezra–i Kamalak,
Mezra-i Alma Kuşağı (Cemaat–
ı Atmalu), Taza-i Hısn-ı Mansur,
Mezra-i Meşhedi (Taife-i Rişvan),
Karye-i Herigir (Taife-i Ekrad),
Karye-i Gerani (Rişvan Cemaatı),
Karye-i Hoşter-i Kuçek (Taife–i
Ekrad’dan Rişvan cemaatı), Karye–
i Güyez ( Taife-i Ekrad’dan Rişvan
cemaatı), Karye-i Egdir (Taife-i
Rişvan), Karye-i Tuşbudak ( Cemaatı
Rişvan), Mezra-i Beglik ( Ekrad
taifesi), Karye-i Numan ( Cemaatı
Kavi ve Rişvan), Mezra-i Çiftlik,
Mezra-i Başviran, Mezra-i Nergele,
Mezra-i Ağcealan, Mizra-i Zillihan,
Mezra-i Zerdekeş, Mezra-i Çiftlik,
Mezra-i Kantaracık (Kantarma’nın
eski adı olmalı MB),Mezrai
Kandil, Mezra-i Sünnet, Karye-i
Mağaracık, Karye-i Çomu, Karyei
Şeyh Beçenek (Berçenek’in eski
adı olmalı MB), Karye-i Yapalak, Karye-i Çopur, Karye-i Beştepe,
Karye-i Aktil, Mezra-i Bebe, Mezrai
Begpınarı, Mezra-i Dehliz, Sultan
Korusu, Karye-i Demircilik, Karyei
İğdecik, Karye-i Malab, Mezra-i
Öyücek (Cemaat-ı Haydarlı), Karyei
Gücük, Karye-i Kayapınar, Karyei
Toprakhisar, Mezra-i Karakuyu,
Karye-i Nurhak, Karye-i Eymirilyas,
Karye-i Hunu, Karye-i Norşun,
Karye-i Koçovası, Mezra-i Güldede,
Mezra-i Oğlakkayası, Mezrai
Bozöyük, Mezra-i Dağlıkavak
(Cemaat-ı Artuklu ve gayrılar
yaylayıp, ziraat ederler; bugünkü
adı Dallıkavak, atalarımın köyü
MB),Karye-i Ördekli, Mezrai
Olık, Mezra-i İğdecik, Mezra-i
Öyücek, Nahiye-i Saros (bugünkü
adıyla Sarız kazası MB), Mezrai
İsmail Pınarı ve Avan Deresi ve
Yassı Yurd ve Elma Çukuru ve Gön
Çukuru, Darıderesi tabi-i Saros
(Sarız’a bağlı mezralar MB), Mezrai
Örtülü; Yaylak-ı Firenk Sivrisi
(bugün Firenktepe MB), Yaylakı
Deveçayırı , Koru-yu Şekerpınarı
(Elbistan’a bağlı Sarız nahiyesine
tabi MB), Elbistan kazasına bağlı
Binboğa Dağları’nda bugün de birçoğu Kürtler’ce kullanılan 28
yayla…


Burada dikkati çeken hususlardan biri; Rişvan, Atmalı ve Kılıçlı aşiretlerinin doğrudan aşiret adıyla anılması; diğer Kürt aşiretlerinin ise daha çok „Ekrad taifesi“ veya „Cemaat-ı Ekrad“ adıyla anıl masıdır. Gerek 16. yüzyıla ait bu kayıtlarda, gerekse sonraki Osmanlı belgelerinin tümünde Kılıçlı Aşire ti, „Kılıçlı Ekradından“ yani Kılıç lı Kürtleri’nden olarak geçer. Bunlardan bir bölümünün sonradan Kürtçeyi unutmasının; bu aşiretin bir bölümünün 18 ve 19. yüzyıllarda bazı Türkmen aşiretleriyle birlikte Hama ve Humus bölgelerinde iskân edilmelerinden kaynaklandığını sanıyorum. Çünkü bu aşiretin bir bölümünün, Türkmenler’le birlikte erken yerleşime tabi tutulduktan sonra, eski topraklarına geri döndükleri görülüyor. Aşiretlerin 3 Bin Yıllık Geçmişi Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğretim üyesi ve Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Veli Sevin, günümüzden 3 bin yıl önce de Ermeni ve Kürt coğrafyasıyla Mezopotamya’da aşiretlerin bulunduğunu söylüyor. Sevin, bölgede bugün olduğu gibi geçmişte de tarıma elverişli arazilerin yetersiz olduğunu, bu nedenle Urartular’dan önce de ekonominin ta rımdan çok hayvancılığa bağ lı olduğunu ekliyor. Geçimi hayvancılığa bağlı toplumların daha çok göçebe hayatı yaşadığını belirten Sevin, bu tür toplumların yazın yaylalarda, kışın da kışlaklar denilen yerlerde hayatını idame ettirdiğini kaydediyor.
Urartu ve Asur yazıtlarından elde ettikleri bilgiler ışığında Urartular öncesinde bu tür toplumların, bugünkü aşiretlere benzer bir yapılanmasının olduğuna işaret eden Prof. Sevin, şunları söylüyor:

„Urartular’dan önce her bölgede bir göçebe toplum hakimdi. Elde ettiğimiz bilgiler, bu göçebe toplulukların günümüzün aşiretleri gibi bir idari yapılanma içinde olduğunu gösteriyor. Her aşiretin başında aşiret reisi veya lider denilen kişiler bulunur ve her aşiret kendi içinde kollara ayrılırdı. Asur kaynaklarında bu aşiretlerin 50-60 civarında olduğu söyleniyor. Yaptığımız arkeolojik çalışmalar sonucunda, günümüzden 3 bin yıl önce de bölgede aşiretlerin bulunduğunu ortaya çıkardık. Bu aşiretlerin Uruatri, Nairi ve Diyavehi gibi isimleri
bulunuyor.“ (10)

VII.-X. Yüzyıl Kürt tarihi üzerine bir doktora çalışması yapan Ermeni bilimadamı Dr. Arşak Poladyan da, eserinin bir bölümünde , birinci elden Arap kaynaklarından yola çıkarak bu döneme ilişkin Kürt aşiretlerini inceler. Arap kaynaklarında Kürt aşiretlerinin kabila, aşira, taifa“ adlarla
anıl dıklarını belirten yazar; kabile grubunun, çeşitli kan bağlarıyla birbirine bağlanmış bir kabile ittifakı olarak kabul edildiğini, yakınakrabaların oluşturduğu topluluğa aşira (aşiret) ; herhangi bir kabilenin veya bir kabile topluluğunun bir koluna ise taifa (taife) dendiğini söylüyor. Kürt kabilelerinin kabile hiyerar şisine sahip olduğunu belirten yazar, X. yüzyıla kadar kabile
aristokrasisinin iki temel katmanının „mukdim veya mukaddim“ ile „reis“ olduğunu; bunlardan ilkinin „önder“ ve „lider“ anlamında olduğunu ve tüm kabileyi yönettiğini; feodal bir kimliği olan reis’in ise belli bir aşireti yönettiğini ve onun görevinin babadan oğula geçtiğini bildirir. X. Yüzyıl kaynaklarının, Kürt ler açısından bir başka askeripolitik tarimi daha kullandıklarını; bu unvanın ise „emir/ mir“ yani „prens“lik olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürür: „Emir (Prens), belirli bir toprağı kullanan kabilenin yüksek askeri-politik önderi sayılmaktadır. X. Yüzyılın ikin ci yarısından itibaren emirler kurumu Kürt toplumunda geniş bir yayılım almış, reisler ise orta sınıf feodallerin (kabile başkanlarının) bir katmanı olarak emirler/ mirler kurumuna bağlı bir şekilde varlığını sürdürmüştür.“ (11)
Yazar, daha sonra doğrudan Arap kaynaklarından yararlanarak; Kürdistan dışında Fars, Kerman, Sistan, Horasan, Cibalî Nihavend, Dinavar, Hamadan, Şehrizur, Darabad, Samafan, Azerbaycan, Derbend, Cezire, Şam ve Arap-Bizans sınır bölgesinde çok sayıda Kürt kabile ve aşiretinin yaşadığını be lir terek, bunların adlarını sıralıyor. Kürt Aşiretlerinin Anadolu’ya Gelişi Gerek yerli gerekse Batılı araştırmacılar, Kürt aşiretlerinin Anadolu’ya gelişlerinin, sanıldığından çok daha eskilere dayandığını bildiriyorlar. Eski Arap ve Süryani kaynaklarından yola çıkarak, „Kürtler, Milat’tan, İslam’dan, Türkler’den ve Osmanlı’dan önce Anadolu’daydı“ diyen araştırmacı Faik Bulut, görüşle rini şöyle açıyor:

„Tarihi belgelerle arkeoloji bulgular, Kürtler’in milattan 1000 yıl kadar önce Anadolu içlerine kadar uzandıklarını, buralarda yerleşim birimleri kurduklarını (örneğin Kayseri, Amasya ve Nevşehir hattında) Hitit-Eti ve Asur dönemlerinde Mezopotamya ile Anadolu arasında sürekli ticari ilişkiler bulunduğunu, bu ticaret yollarına da Kürt kavimlerin sahip olduğunu gösterir. Anadolu ile Mezopotamya arasındaki kaçakçılığın tarihini M.Ö. 1000 yılına kadar uzatmak mümkün. Milattan Sonra da Kürt kavimler topluluğunun, o dönemki büyük dinsel çalkantılar doğrultusunda, çeşitli yol ve biçimlerde Anadolu içlerine doğru aktığını görürüz. Asuri kökenli bir Süryani bilgini olan Bar Habreus (ya da Arapça adıyla Ebu’l-Farac), bulunduğu Malatya bölgesinde Kürt, Asuri, Bizans, Ermeni, Fars, Gürcü hareketlenmelerinden söz eder. Bu gidip gelmeler, çarpışmalar, savaşlar ve kısacası büyük toplumsal kargaşa ortamının hattı Malatya’dan İskenderun, Mersin ve Adana’ya kadar uzanır.“ (12)

Yazar, 1071 yılında Bizans’a karşı Alparslan’ın ordusunda yer alan çok sayıda Kürt savaşçısının da, onunla birlikte Anadolu içlerine akıp gittiklerini ekliyor. Gerçekten, ünlü Fransız tarihçi Claude Cahen de, Osmanlı’dan önce Batı Anadolu’da kurulan Germiyanoğulları Beyliği’nin Kürt kökenli olduğunu belirtir ki, bu da, Kürtler’in Batı Anadolu’ya kadar yayıldıklarını gösterir. Ancak bu beylik, süreç içerisin de asimile olarak kimliğini koruyamamıştır. Yine Mezopotamya ve Ortadoğu tarihi uygarlığı ve kültürü üstüne bir çalışma yapan Batılı araştırmacı Andrew Collins de, Kürtler’in Anadoluiçle rine akışlarının milattan öncekiyıllara dayandığını şu sözlerle ifade ediyor:

MÖ 3. yüzyılda Anadolu, en doğusundaki sınır bölgelerindeki ırksal ve aşiretsel düşmanlıklarından kaçan çok sayıda Kürt sığınmacı için bir barınak olmuştu. Kendi ülkelerindeki zulümden kaçan binlerce Hıristiyan Ermeni’nin de bölgeye gelmesiyle Orta Çağlardaki bölge nüfusu iyice arttı.“ (13


K a y n a k l a r _________________________ 1- Prof. Dr. Osman Turan’dan aktarılarak, Yurt Ans. „Maraş“ mad. Cilt-8, Anadolu yay. İst. 1982/83, s. 5723 2- Babai İsyanı’nın ayrıntıları için bkz. M. Bayrak: Alevi Önderlikli Halk Hareketleri, Ortaçağ’dan Modern Çağ’a Alevilik içinde, Özge yay. Ank. 2005 3- Prof. Dr. Refet Yinanç-Yrd. Doç. Dr. Mesut Elibüyük: Maraş Tahrir Defteri (1563), Ank. Ün. Yay. 1988, Cilt-1,s. XI 4- Selimnâme, 3218-3290. dizeler arası. 5- Bayazıtoğulları’nın Maraş’taki etkinliği konusunda bkz. Besim Atalay: Maraş Tarih ve Coğrafyası, yeni bas. İst. 1973; B. S. Bayazıt: Maraş’ta Bayazıtoğulları, Maraş, t.y. 6- Yurt Ans. „Maraş“ mad. S. 5661 7- Age, s. 5661. Bu konuda ayrıca bkz. A. H. Avcı: Kalender Çelebi Ayaklanması, AAA yay. Ank. 1998 8- Prof. Dr. Refet Yınanç: Age, s. XXX-XXXIII 9- Bkz. Age, Cilt-1 ve 2 10- Anadolu Ajansı: Aşiretler 3 Bin Yıl Önce De Varmış, Evrensel, 15.3. 2005 11- Dr. A. Poladyan: VII-X. Yüzyıllarda Kürtler, Özge yay. Ank. 1991,s. 91 12- Rahmi Batur-Rauf Yıldız: Anadolu’nun Sürgünleri, Gündem gaz. 15. 11. 1992 13- A. Collins: Meleklerin Küllerinde Günahkâr Bir Irkın Yasaklanmış Mirası, Avesta yay. İst. 2001,s. 337

1 yorum:

  1. Degerli blog yöneticisi sitenizdeki paylaşımlar çok etkileyici toshiba servisleri diger paylaşımlarda başarılar diler.

    YanıtlaSil

.

.

.

.

  © Blogger template 'Minimalist H' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP