31 Ağustos 2011 Çarşamba

Kürt tarih yazarlığı ve Erdalan Okulu

 
Kürt tarih yazarlığı ve Erdalan Okulu
RAHMİ YAGMUR / MAMED MUSTAFAYEV

50 yıldır yani 1958’den bu güne kadar Kürt tarihi üzerine çalışmalar yapan Yevgeniya İliliçna Vasiliyevna Kürt Tarihi üzerine yazdığı birçok önemli eserden sonra 2007 yılında Mirza âli Akber’in ünlü eseri “Xadike-yi Nasiri”yi Rusçaya çevirip bir ön söz ve analiz ekiyle yayına hazırladı. Yine St. Petersbur’da çalışan Kürt tarihi üzerine yaptığı çalışmalarla ünlü J.S Musaelyan ile birlikte “Kürt aşiretleri ve küçük sözlüğü” adlı kitapla birlikte enstitüye sundu. Enstitü bu eserleri fon olmadığı gerekçesiyle halen bekletiyor.


“Güney Doğu Kürdistan” , “Max Şeref-Xanım Kürdistani” ve “ Şerefname” (İngilizce 1999) kitapları ile ünlü Kürt Tarih yazarı E.İ. Vasiliyevna Mirza Ali Ekber Kürdistani kitabı ve Tarihte Kürt Tarih yazarları konusunda Ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.

Vasiliyevna sözlerine şöyle başlıyor ;“16 yy dan 19 yy. yani Şerefxan Bitlisiden Mirza Ali Ekber Kürdistani’ye kadar olan dönemde Kürt aşiretleri hakkında yazım çalışmaları yapan 6 önemli yazar Kürt tarih yazım geleneğinin oluşması açısından önemli bir yere sahiptir. Aslında bunlar klasik anlamda tarihçilikten ziyade kendi yaşadıkları dönemlerde Kürt aşiretlerinin kökenleri sosyal statü, yerleşim yerleri ve doğası hakkındaki bilgileri kayıt ediyordu. Bunlar eserlerini çoğunca Farsça dilinde gerçekleştirmişlerdi. Her birinin doğdukları yerlere, sosyal konumlarına ve yaşam alanlarına(köylü veya kentli olmalarına) göre değişti. “

Kürtlerin kaderinde aşiretlerin yeri ve anlamı tartışılmazdır. Aşiret yapısı tarihin çok uzun bir döneminde varlığını sürdürdüğü bilinir. Her Köylü toprak üretiminden, iktidar ve yönetim tarzına kadar her alanda bu kurumun etkisi vardır. Her hükümranlığın temelinde büyük aile (kabile), aşiret veya aşiret konfederasyonu vardı. Kürt aşiretleri tarih öncesi yâda arkaik temeli bulunduğunu belirten Vasiliyevna onun biçiminin sosyal örgütlenmede sınıf öncesi topluluklarda geleneksel aşiret tipini ifade ettiğni belirtiyor. Aşirette aidiyet gönüllü oluşmuştu. Kürt aşiretlerinin tarihi rolü Kürt edebiyatında geçen yüzyılda kendi haklı anlamına ulaştı. Ondan öncesi dönemde hep olumsuz değerlendirilmesinin sebebi aşiret birliği etno- birlik (ulusal birlik) ile çatışma olduğunu söylüyor.

A Vasiliyevna üzerine iki büyük eser yazdığı Şerfxan Bitlisi’ye geliyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor; “Aşiret kendisinde iki çok güçlü enerji potansiyeli birleştirmiştir, bunlardan birincisi çok geniş olması ikincisi çok güçlü birleştirici rolüdür. Ki bu aşiret ortaklığı dayanışmasında ifade ediyor. Onun uyum ve güvenlik potansiyeli ise kendini yenilemenin tükenmez yaratıcılığını ifade ediyordu. Kürdistan da gerginlik, savaş, açlık, yoksulluk dönemlerinde bu coğrafyaya dayanarak ayakta kalabiliyorlardı. Aşiret Kürtler için ekonomik, politik, ideolojik koruma karakterini taşıyordu. Aynı zamanda bir sosyo- politik işleyişti ve bütün bunlar yani mobil ama komplike olmayan siyasi yapısıyla sürdürülebilir bir sosyal model sunuyordu.        


Şerefxan Bitlisi (1543-1603/4) Kürt kurumlaşmasını aşiretlerin dışında imkânsız görüyordu. Aşiretler Kürt halkını gücünü ve askeri gücünü ifade ediyordu. Kürdistan’daki hükümdarları kendi aşiretlerinin gücü ve ismiyle tanınıyor kale ve yer isimleriyle anılıyorlardı (1964 s 87). Kürt hükümdarları aşiretlerine ilişkin 14 bölüm bulunmaktadır. En büyük yer büyük ailelere ve beyliklere verimişti. Onun eserinde Cizire veya Botan’ı Kürdistan’ın merkezi ve buradaki Botan aşireti (yâda federasyonu) en büyük aşiret olarak sayılıyordu. Bitlisi Aşiret liderleri ve birlerin yönetimi sürdürme biçimleri hukuk sistemleri savaş ve direniş dönemlerindeki çabalarını ayrıntılı bir şekilde ifade ediyordu. Diğerlerinde olduğu gibi onda dar aşiretçi ve bölgeci özellikler vardı. Ama o şu açıdan geniş bir perspektifteydi Müslüman olmayan Ezidi Kürtlerini bile birleştirmeye çalışıyordu. Şöyle diyordu (s.85) her bir aşiret bağımsız ve kendi bayrağıyla dağlarda yaşıyor. Onların ortak tanrıya çağrı yapması için tek dinleri yoktu. Kürtler arasında tek önder yoktu. Yani o bu eserini Kürt birliğine adamıştı ona Kürtler arasındaki tek bir din olmaması (mezheplerin çokluğundan söz ediyordu).

Onun ve eserinin özelliklerin anlatırken amacına olan bağlılığını unutmamalıyız. Amacını yaşamının esaslarına koymuş ve öyle yaşamıştı. Çünkü onun halkı ve Kürdistan yani ülkesi üzerine yazılmış çok eser yoktu. Bu yüzdende Şerefnameyi yazmayı kesin bir hedef olarak belirledi. Örneğin bitlisi eşsiz yetenekte bir komutandı. Onun o bu büyük komutanlık özelliğini birçok savaşta göstermişti. Yine de ondaki karakter zenginliği ve düşünce yoğunluğu esas amacından uzaklaştırmadı.”

REHİN TARİHÇİ



Abdulrezak Bey Dumbuli’nin (1762-63, 1827-28)ismi Kürdistan’ın bilinen aşireti ve Amed Kalesiyle ilgilidir. Dumuliller Amed’te yaşadıkları daha sonra Botan’a 16.yy ise doğuya yerleşmeye başladıkları sanılıyor. Türkmen Akkuyunlular onların askeri birliklerine onlarda yiyeceğe ihtiyaç duyuyorlardı. Akkuyunlular bu konuda ince bir politika izledi; Salmas bölgesinden başlayarak kuzey batıda Xoe’ye kadar bölgede yaşayan aşiretlere yiyecek veriyorlardı. Bu ilişkiden dolayı Hakkâri bölgesinin yönetimi Dumuli Aşiretine verildi

Vasiliyevna Dumulilerin büyüyen askeri gücünün giderek politik alanda aşiret liderlerinin denetimine girdiğini belirterek Şah Tahmas’ın (1524 1526) Dumulilerin Kürdistan’da artan rolünden çekinerek onları katliamdan geçirdiğini anlatıyor. Aşiretin sonraki hayatı iki imparatorluk arasında dengeyi korumakla geçti. Xoe’de ki Dumulilerden önemli mirler ve güçlü komutanlar çıktı. Bunlardan en önemlisi Abdulrezak Bey Dumulidir. O sadece iyi bir komutan değil aynı zamanda güçlü bir yazardı ve birçok kitap yazdı. Bunların içinde en ünlüsü “Masiri Sultaniye” (sultanın yaptıkları) adlı kitabıdır.

Ünlü kadın tarihçi bu güne kadar bilinmeyen konulara girerek Yakın dönemlerde Erivan’daki Matenadaran’da “Dumuli Tarihi” (Tarihi Danabili) adıyla Abudulrezak Dumuli’ye ait bir el yazmasının bulunduğunu belirtiyor. Bu daha önce yayınlanmamış bir çalışmadır. Vasiliyevna bu konuda ve Kürt Tarih yazarları konusunda değerlendirmesini şöyle sürdürüyor ; “ Orada 17 ve 18 yy. ait çok ayrıntılı bir kronoloji verilmektedir. Bu tarihçinin eserinde tüm aşiretleri anlatması çok önemlidir. Tarihçinin babası Nadir Şah Kullixan şahının büyük komutanlarından birisiydi ve birçok askeri harekâtta yer aldı. Gösterdiği başarılardan dolayı Tebrize Beylerbeyi olarak atandı. Abdulrezak Bey Dumuli’nin hayatı ise farklıydı. Daha çok küçükken Kerimxan Zenda’nın (1750- 1779) (İran Weziri) dayatmasıyla Babasının sadakat ifadesi olarak Şiraz’a bir nevi rehine olarak gönderilmiş, ancak 1785’lerde serbest bırakılmıştır. Abdulrezak bey buradan ayrıldıktan sonra Tebriz’e gitti. Orada şiir ve tarih yazma ile ilgilendi. Sonraki yıllarda İran Şahı Abbas Mirza’ın (1783-1833) dikkatini çekti. Şah Mirza onu kendisi için Wezir olarak atadı. Abdulrezak Bey bu aşiretten çıkan tek tarihçi değil. Örneğin Erivan Matenadaran’da bulunan "Isharat al mazahib" ("inanç Üzerine Denemeler"), Rüstem Han ibn Ahmad’in el yazmasıdır ki oda Dumuli Aşiretindendi. El yazması yazıları bu yazı 1266 1849,50 tarihleri arasında Xoye’de yazılmıştır.

KÜRTLER KAYIP KİTABI BULMALI



XVI yy. önemli yazarlarından ve Aşiret ve kabileleri değil tüm Kürtlerin tarihini yazmaya cesaret edenlerden birisi de Mele Mahmud Bayazi’di (1797. ) Kürdistan’ın Bayazit kasabasında doğan Bayazidi aynı zamanda Rusya’nın Erzurum Konsolosu Cabaya yardım eden kişidir. O konsolosluk için önemli tarihi bilgilerin toplamasına yardı metti. Bayazidi 1797’de doğmuş öğrenimini aldıktan sonra Erzurum’a gitmiştir. Orada 1848'de Caba ile tanışması çok önemlidir. O döneme kadar mele Mahmut birçok olay yaşamıştı. Osmanlı beyleri onu İsyan eden Cizire Kürtleri ile Vali arasında arabulucu olarak kullanmak istedi; ama o bundan rahatsız oldu ve ret etti. Bunun üzerine yakalanarak hapse atıldı ve kısa süre tutuklu kaldı. Erzurum’a geldiğinde çok zor durumdaydı ve geldiği yerlere dönmek istiyordu. Ama Caba ona yardım etmeyi önerdi böylece yıllarca süren bir dostluk başladı. Burada Şerefname’nin birinci cildini Farsçadan Kürtçeye çevirdi. Daha bin sayfalık büyük kitabı “Tavariği Cedidi Kürdistan” (Kürdistan’ın yeni tarihi) yazdı. Bu kitap için Caba teşvik edici olmuştu. Kitap (1857 1858) tek bir nushadan yazılmıştır. Mele Mahmud’un kronolojisi Caba’nın çok dikkatini çekti ve bu çalışmanın Fransız çevirisini Petersburg Bilim Akademisine gönderdi. Mele Mahmud’un önsözüyle ile Bilimler Akademisinin arşivindedir. Ayrıca İmparatorluk filoloji bölümünün bu çalışma hakkında görüşünü ifade eden raporunu bulduk. Yani bu görüş kısa ve doluydu bundan sonra Mele Mahmut’un kronolojisine ne oldu bilinmiyor. Caba’nın yazdığı Kürt yazılarının bazıları Sadokov Şerdi kütüphanesinde bulunmaktadır. Ama kitap orda yok. Caba 1867 yazılarında ve sonrasında bunun la ilgili bir şey yoktur. Mele Mahmud’un bu geniş kitabında sadece Fransızcaya çevrilmiş 50 sayfası duruyor. Ayrıca biliniyor ki bu önsözde kitabın içeriğinden söz ediyor. Burada En dikkat çeken bölüm yazının içeriğini ifade eden bölümdür.

Yani elimizde bulunan tek şey Bayazidi’nin giriş bölümüdür. Yazar burada okuru kitabıyla tanıştırıyor farklı renkler ve çelişkiler sert düğümler var. Göçebelik ile yerleşiklik aşiretler, dinsel farklılıklar, farklı etnik topluluklarla çoğul ilişkiler, Kürt ülkesinin siyasi dağınıklık ve parçalı olmasının temelinde yatan faktörler var. Giriş bölümünde çok şey söylemeyi becermiş. Yine bu bölümde aşiretler ve dağılımları hakkında çok şey söyleyebilir. Özellikle dilin durumu konusunda kendi gözlemlerini veriyor. Mahmut kendi halkını r tarihiyle, askeri cesaretiyle, yardımseverliği, fedakârlığı ve kadına olan yaklaşımıyla seviyordu. Beyazi kadının Kürt toplumunda eve hapis edilmemesiyle övünüyordu. Mele Mahmut Bayazidi’nin sadece kendi etnisitesiyle övdüğünü düşünenler yanılıyor. O Kürtleri Göçebeler ve yerleşik olanlar diye iki kısma ayırıyordu ve olumsuzlukları göçebe Kürtlere yüklüyordu. Göçebelere oranla yerleşik Kürtleri daha dürüst, temiz kalpli ve onurlu olarak nitelendiriyordu

Ama bu bölgelerin gerçek hayatında ne göçebe nede yerleşikler sabit olmamışlardır. Kürdistan’da belirleyici olan göçebe ve yerleşimlerin etkileşimidir; dolayısıyla o fark sadece Bayazidi’nin kafasında vardır. Bu onun kentli bakış açısıyla ilgiliydi. Bu sosyal gruplar tek bir işle kurumsallaşma içindeydi yani bir birlerinden ayrı ve depoltizasyon bir olay değildi. Ekonomik ve politik olarak da bağımlıydılar. Ne kadar sabit gözükmese de Şerefxane bitlisinin yazısında bazı terimleri tayfa, Aşiret ve kabile var ama bunları Beyazidi’nin kitabında da tasdik ediliyor. Kıstasları Şerefname’deki gibi belirsizdir. “

İLK KÜRT DEVLETİNİ ÖNEREN ADAM



“Kürdistan’ın Yeni Tarihi” kitabının ön sözünde onun politik görüşleri yer aldığını ve bu durumun hayret verici şekilde gerçekçi ve isabetli yazıldığını belirten Vasiliyevna “Bu aşiretleri sıra halinde Gürcistan’dan başlayarak Bağdat’a ve Basra’dan Şehrezor’a kadar bir nevi Kürdistan dağlık bölgelerini çiziyordu. Birleriyle çatışan beylikleri ve bölgedeki etkilerinden büyük acıyla söz ediyordu. O Kürtlerin tek bir halk olarak değerlendirmesi diğerlerine göre çok daha çarpıcıydı. Örneğin Ezidilerin İslam’ı kabul etmemesi onun için hiçbir şey ifade etmiyordu onları Kürtlerin bir parçası olarak değerlendiriyordu. Bu onun mele (molla ani İslam’ın temsilcisi) olması gerçeği göz önüne alındığında daha da önem kazanıyor. Mele Mahmut bu dini farklılıkları aşmasına rağmen bölgecilikten kaçınamamıştır. Kendi bölgesiyle daha çok ilgili olmuştur. Çünkü onun yazısında bazı parçalara ilişkin verilere rastlanmamıştır. O her ne kadar Kürt gerçeğini lokal olarak görmüşse Kürt devleti tezini ortaya koyan ilk Kürt tarihçidir.

Şerfxan Kürtlerin birliğinden Ehmede Xane kraldan söz etmesi Mele Mahmut’da özgüvene dönüşüp kendi devletini kurmaktan söz eder hale getiriyor. O Kürdistan’da devlet kurmak için gerekli nüfus ve zeminin olduğunu tek eksiğin motivasyon ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Mele Mahmud Türk iktidarı ile isyancı emirlikler arasında arabulucu olduğu dönemde her zaman İsyancıların tarafında yer almıştır. Sonuç olarak şunu belirtelim ki bu çok değerli bir tarihsel bilgilidir. Tabii ki Bazidi’nin kronolojisinin sadece ön sözü bu kadar doluysa asıl kitap çok daha değerlidir. Bu yüzden Mele Mahmut Bazidi’nin eserini bulmak ortaya çıkarmak çok önemlidir Kürtler hem genel hem de aile arşivlerini aramalı ve bu kitabı bulmalıdır. “

ERDALAN OKULU

Kürt tarih yazarlarından Ardalan Okulu (XVIII-XIX yüzyıl başları) Kürt tarih yazarları ve şairlerin isimlerinin yavaş yavaş unutulmaktan kurtulduğu dönemi ifade ettiğini belirten Vasiliyevna şimdiye kadar gün yüzüne çıkan eserleri incelediklerinde burada bir kişi değil bir okulun var olduğu sonucuna vardıklarını belirtiyor. Bu Kürdistan için görülmemiş bir olaydır. Özellikle bu tarihçiler Bani Erdalan beyliklerinin Kürdistan’ın Güney Doğusunun tarihsel geçmişi için büyük bir önem arz ediyordu. Yazarlar burayı Kürt kültürünün ana kaynağı olarak ifade ederler.

Erdalan kronolojisinde tanınan en ünlü isim Muhammet Şerif Qazi’dir (18.yy. 19. Yy. başı). Ama onun çalışmalarının çoğu bulunamamıştır. Ancak genel tarihe ilişkin yazılan eserinin sadece 11. bölümü Cambridge’deki E. Brown, kütüphanesinin katalogunda bulunuyor. İsmi "el-Zubdat tavarikh ve Sanandazhi “ dir. Kütüphanede bulunun kitabın beşte biridir ve en değerli bölümünü oluşturduğu sanılıyor.

Vasiliyevna Muhammet Şerif Qazi ve Xusref İbni Muhammed’i şöyle değerlendiriyor; “ Muhammet Şerif Qazi sadece aşiretler değil genel tarihi de değerlendiriyordu. Ona göre her aşiret kendi bölgesine katkı sunuyor. Özellikle Goran aşiretine ilişkin bilgi ki (bu 19 yy ortalarına aittir) ve Kolhor aşiretine ilişkin önemli bilgiler içeriyor. Muhammet şerif Qazi’nin yazısı Erdalan tarih yazarlığının başlangıcıdır ve bu eser buradaki emirliklere ilişkin yazımları yerel ve geleneksel tarih açısından da ilk kaynak olarak değerlendirebiliriz.

BÖLGECİ TARİHÇİ

Şirlerinde Caferi ismini de kullanan Xusref İbni Muhammed (1770 1780) kronolojisi 1248, 1250 yıllarından başlayarak 1833-35 arasında yani Mir ailenin etkisinin zayıf olduğu dönemi kapsamıştır. Bu dönem İran hükümdarın hâkim olduğu dönemdir. Kendisi bey ailesinden gelen biriydi ama çok yoksul bir yaşam sürdü.

Onun yazısında şöyle bir cümle göze çarpar “her şeyimiz yabancılara dağıtılmış” herkes Farsça konuşuyordu, Emir bile sadece ailesine bakabiliyordu. Bani Erdelan ailelerinin çoğu sürgün edilmiş zengin bölge yoksulluk vadisine dönmüştü. İbni Muhammet de eserini buna tepki olarak kaleme almış ve Bani Erdalan’ın köklerinin ne eski olduğunu anlatmaya çalışmıştı. Böylece ailenin pozisyonunu yeniden güçlendireceğini ve yurtseverliği ve yabancılara karşı direnişi geliştireceğini düşünüyordu. Eserinin bir kısmını Şerefnameden alınlarla yazmıştı ama kronolojisinde Kürdistan’ı sadece Erdalan beyliği olarak gösteriyor. Fakat Erdalen adını sadece iki yerde kullanmış bunun yerine Kürdistan ismini kullanıyordu. İbni Muhammet o kadar bölgeciydi ki Erdalan beyleri ile Baban ve Caf’lar arasındaki çatışmaları anlatırken bazı yerlerde yabancılara karşı verilen savaşlar gibi değerlendiriyordu. Ayrıca (Ezidiler gibi) farklı inançlardan olanlara ağır ithamlarda bulunuyordu.

Ama kendi aşiretlerini dağdan kopan özgürlük olarak nitelendirip kafalarını yakalarından dışarıda tutan (dik başlı) gururlu insanlar olarak değerlendiriyordu. Oysa unutmayalım ki yazarın sevmediği Avramin beyleri bile 1868 de Ardalan bölgesine vali olarak atanan Kaçar valisi Ferhat Mirzaya karşı büyük direnişler göstermişti. Yine Caf’lar sultan ve şahlar tarafından kontrol edilemeyen direnişçi bir aşiretti.“

KENDİ ÇAĞINDA ORTADOĞUNUN TEK KADIN TARİHÇİSİ  

 


Halen yaşayan kadın Tarihçi Yevgeniya İliliçna Vasiliyevna Kürdistan’ın ve Ortadoğu’un nadide kadın tarihçilerinden Max Şeref-Xanım Kürdistani (1805 -1847) üzerine bir kitap yazdı. Onun tarihçi olmasında zekâsı kadar sosyal statüsünün de önemli rol oynadığını belirten Vasiliyevna onu Sadece kendi çağının değil Kürdistan tarihinin ender renkli kadın portrelerinden biri odlunu söylüyor.

Vasiliyevna; “19. Yy boyunca doğu Ortadoğu’nun tek ve kadın tarihçisi olarak kaldı. Kendi adıyla yazdığı kitabı “Max Şeref-xanım Kürdistani” bir kronoloji niteliğindedir. Kitabı Erdalan tarihi açısından önemli bir yere sahiptir. Xusref İbni Muhammet ile aralarında büyük bir tarih farkı olmamasına rağmen Max Şeref-xanım eserini bizzat kendisi gezerek araştırarak ve özgün analizlerde bulunarak yazmıştır. O kaynakların en kritik noktalarına yaklaşarak değerlendirmişti. Elbette ki kitaplarında bazı soru işaretleri var ama bu kadın tarihçi analizlerinde gerçekçi ve tespitlerinde netti. Kürdistan’daki soy kütüklerini ve onların şekillenmesini çok iyi ortaya koyuyordu. Örneğin ilk on bölümünde Bani Erdalan ailesinden çok diğer kaynaklardan yola çıkarak tamamlamıştır. Ondan sonraki bölümlerde ilk kaynaklardan yola çıkarak ona paralel olarak bazı önemli tespitlerde bulunuyor. İlk Bani Erdalan mirlerinin tarihi açmada Max Şeref-xanım ilk ve orijinal kaynaklardan biridir. Bu kitap çok yetenekli, gerçekçi ve duygu yüklü bir çalışmaydı.

Çünkü o bir Erdalan mirinin eşiydi, birçok olaya şahit olmuş, görüşme tartışmalarda yer almıştır. Bu yüzden yazıları tarihsel canlandırma gibidir. Eserinde yer alan olayların kahramanları aşiret liderleri yer almıştır. Örneğin kadın yazar Avramanlar’dan Hasan Sultan Avromi bizzat konuşmuş, sohbet etmiş ve onun hakkında çok güzel görüşe sahip olmuştu. Oysa Xusref İbni Muhammet kendi kitaplarında onları çok farklı anlatmıştı.  


O daha 30 yaşındayken (1834) Eşi ve Erdalan miri Xusref-xan Makam vefat etti. Ondan sonra mirliği kötü günler ekliyordu. Aynı aileden mirliğe gelen Xusrethan Gurdji zalimliğiyle ün saldı. Bunun üzerine Erdalan’ların önemli bir kısmı Süleymaniye’ ye göç edip Baban Mirine sığınmak zorunda kaldılar. Binlerce göçmen arasında Max Şeref-xanım Kürdistani de vardı. Onlar Avraman dağlarından geçip güç bir yolculuk yaptılar. Yolda birçok zorluk yaşadılar Süleymaniye’ye vardıklarında onları Hasan Sultan Avromi karşıladı. Onlara Kürt misafirperverliğinin iyi bir örneğini sergilediler. (Max Şeref-xanım Kürdistani 1990 S.181,182). Bu yüzden de Avramanlar onun gözünde Kürt örf ve adetlerini yerinde uygulayan orijinal bir Kürt aşireti olarak kaldı. Oysa Xusref İbni Muhammet’in söylediği gibi zalim değillerdi.

Yine unutmayalım ki Max Şeref-xanım öldükten 4 yıl sonra Hasan Sultan Aromi Şaha İsyan etti (1851. Erdalan Miri 2.Amenallah Şahın talimatı ve askerleriyle ortak Avramanların üzerine yürüdü. İşte Avramanlar bu şekilde yüzyıllarca İran şahı ve Erdalanlara karşı savaşmak zorunda kaldı”

GÜZEL COĞRAFİ TANIMLAMALAR



Vasiliyevna Mirza Ali Ekber Kurdistani’nin (1899 da öldü) Hadige-yi Nasiriye adlı eserini Rusçaya çevirdi. Çiriye bir ön söz, güçlü bir analiz ve çeşitli eklerde bulunarak yayına hazırlayarak Enstitüye sundu. Bu kitap yazar tarafından (1891 1892) yıllarında yazılmıştı. Mirza Ali Ekber kurdistani Kürdistan’daki Erdalan ailesinin en ünlü isimlerinden birisidir. Bu aile Kadiri diye de adlandırılıyor. Kadiri ailesi aynı zamanda bir Kürt şairi olan Max Şerefxanım kurdistani’nin de (1805-1847) ailesidir ki bu aynı zamanda Mirza Ali Ekber’in Kuzeniydi.

Vasiliyevna, Kadiri ailesi entelektüel bir aile olduğunu ve şiirimsi güzel konuşma sanatında hünerli, net vurgular, canlı sözler edeni, bilim ve tarihe karşı büyük ilgi duyan bir aile olduğunu söylüyor.

Mirza Ali Ekber Kurdistani en büyük tutkusu tarihi ve yaşadığı dünyayı araştırmak ve bilgi edinmekti. Örneğin Ardelan bölgesini tanımak için 17 ilçesini dağlarını ve nehirlerini bizzat gezerek tanıdığını belirten Vasiliyevna yazarı şöyle anlatıyor” onun coğrafik anlatımları ikince elden değil bizzat kendi gözlem ve izlenimlerinden oluşuyor. Yazar çok orijinal, net ve çağdaş materyaller sunuyor. Çünkü en yüksek dağ zirvelerine çıkmış oradan eteklerindeki vadilerden akan ırmakları görmüş ve anlatmıştır. Özellikle büyük Şaxe Kox çıktı. Şaxe Koğ zamanında birçok volkana şahitlik etmişti. Ali Akber bunu görmek için gitmişti. O aynı zamanda yoksul ve zengin Kürt köylerini, camileri, kutsal mekânları, mezarları ziyaret etti. Eski tarihi kalıntıları güçlü granit duvarları, yüksek tepelerde büyük kayalara oyulmuş kaleleri gördü. Erdalan beyleri bu yüksek yerlerde güçlü ve bağımsız yaşamışlardı. Sonuç kitap için Kürdistan’ın bu bölgesi ait eşsiz ve benzersiz izlenimler elde etti. Yazar son bölümde bilime olan aşkından söz ediyor. Mirza Ali Ekber gelecek nesillere nasihatlerde bulunuyor ve onlara tarihleri ve eserlerinin tahrip olmaması için yazıp kaydetmelerini böylece tarihlerinin kaybolmaktan kurtulacağını söylüyordu.

Şüphesiz yazar büyük ve muhteşem Kürdistan’dan söz ediyordu. Yani Şerefxan Bitlisi’in yazdığı Kürdistan’dan söz ediyordu. Mirza Ali Ekber’in kalbinde hep Xadiki Nasiri’nin aşkı yaşamıştır.

Şu anda, Erdalan bölgesi konusunda Kürt yazarlar tarafından yazılmış bilinen önemli tarihi eser sayısı 10’u geçmez. Çünkü bence bu Erdalan bölgesi ve Güney Doğu Kürdistan hakkında tarihini araştırmaya ve yayınlanmaya değer eşi bulunmaz bir kaynaktır. K.DJ. Ricem bu bölgenin Kürtlerin yaşadığı en ilginç ve en zengin bölgesi olduğunu belirtir. Bu yüzden Erdalan tarihinde Xadike-yi Nasiri çok önemli bir yer alıyordu.

ST. PETERSBURG’UN PARASI BİTMİŞ



Bani Erdalan evinin Mirler tarihi 1967-68’lere kadar dayanıyordu. Özellikle Erdalan emirlikleri İran’ın bir eyaleti olduktan sonra. Bani Erdalan (Erdalanların evi) 1967- 68’de İran’a katılınca artık kimse söz etmemeye başladı. Yani bu Erdalan prensliklerinin sonudur. Ali Ekber de Şahın Kaçar valisinin emrinde çalışıyordu. Ama şahın politik çizgisini ve resmi kurumları tam olarak kabullenmedi. Bu güç kaybının temelinde Kürdistan’ın İran Şahı ile Osmanlı sultanları arasında paylaşmasından kaynaklanıyordu. Aşiretler bu uluslara direniyor ve mesafeli kalıyordu. Örneğin 2 bin süvari ve 4 bin askeri olan Caf’lar Erdalan yaylalarından Hacı Ahmet dağlarına kadar hareketli bir yaşam sürüyorlardı ve onlar ne Osmanlı ne İran nede yerli işbirlikçi güçlerin egemenliğine giriyordu. Osmanlılar onlara sınırları geçme yasağı getirse de onların mevsimlik yaşam tarzları onları koruyordu. Bunu yaparken yerleşik aşiretlerle anlaşmalar yaparak ihtiyaçlarını karşılıyorlardı.

Mirza Ali Ekber Şahın ve onun yerel valilerinin Caf aşiretine yönelik saldırılarına karşı çıkmıyordu; bu onun resmi olarak bir devlet memuru gibi çalışma pozisyonundan ileri geldiği sanılıyor. Ama aşiretlerin yasalarına büyük saygı duyuyor ve asırlar boyu süren vaaz geçilmez ilkeler olarak değerlendiriyordu. “

KÜRT ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ GÜÇLÜ BİR MİRASA DAYANIYOR



Kürt tarihi araştırmacıları arasında tartışmasız bir otorite olan Yevgeniya İliliçna Vasiliyevna Kürdistan’ın işgal altında olması ve ayaklanmalardan gerekli sonuçları alamamalarını birden fazla sebebi olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürüyor: ''Kürtler için ülkelerinin politik olarak parçalanması tarihini ve kaderini belirleyen önemli bir faktör oldu. Onlar 18 yüzyıldaki gibi önemli yani etnopolitik süreçlerin yaşandığı bir dönemde parçalanıp paylaşıldılar. Bu herkesin zamanını başlattığı dönemdi (uluslaşma ve kaderini belirleme için zemin hazırlandığı çağdı). Herkes geleceğini belirliyordu. 18 ve 19 yy. başlarına kadar beklediler ve sonra patladılar.

Birincisi ve en önemlisi Kürtlerin yaşadığı bölgenin jeopolitik durumudur. Özellikle Türk İran ve Arap dünyasının kavşak noktasında bulunmasıdır. Bu durum büyük etno- politik, etno-kültürel süreçlerin önünde engel teşkil ediyordu. Kürtler küçük bir fırsatı bile olsaydı inisiyatifi alacak ve gelişmeleri kontrol edebilecekti. Böylece Ortadoğu’da söz sahibi olacak ve bölgede çözüm rolünde olacaklardı.

Ama bu gün verdikleri mücadele önemlidir. En önemli yönü adaletli (haklı) olması ve uluslar arası standartlardaki tüm normlara uyumlu olmasıdır. Kürt direnişinin Kürt kendi kaderini tayin için efsanevi kahramanlara, güçlü bir siyasi miras dayanıyor. Kürt halkının konsolidasyon önemli bir faktör haline gelmiştir. Bu ayakta kalmasındaki en önemli faktördür.“

*Tarihi bilimleri uzmanı Leningrat Devlet Üniversitesi Doğu Bilimler Fakültesi Doğu ve Ortadoğu Tarihi bölümü mezunu. 1958 yılından beri Rusya Bilimler Akademisi bünyesinde Orta ve yeni yüz yılarda Kürt tarihi ve Kürdistan konularında araşmacısı olarak çalışıyor “Güney Doğu Kürdistan” kitabıyla tarih bilimleri doktorasını aldı ve Kürt Tarihi üzerine eşsiz çalışmalar yaptı. Bunlar “Max Şeref-Xanım Kürdistani” (1990) (Güney Doğu Kürdistan 18. yy sonu 19. yy. Başı), “ Şerefname” (İngilizce 1999), “Şerefxan Bitlisi, çağı hayatı ve ölümsüzlük” ( 2003)

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

.

.

.

.

  © Blogger template 'Minimalist H' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP